Perşembe, Aralık 22, 2011

Mevlana hoş görür müydü?











Mevlana hoş görür müydü?

Para-pulun, makam mevkinin, gösteriş ve şöhretin ön planda olmasını,
Makamı olanın en ön safta, olmayanın aralarda, arkalarda, yanlarda ve ayakta olmasını,
Turist gelse de, üç beş milyon kuruş kazansak diyen esnafı,
Konser verip para kazananları,
Para karşılığı sema edenleri,
İhtifâlleri para kazanma kapısı olarak görenleri,
Sema izleyebilmenin kendisini anlamaktan daha önemli olmasını,
Mesnevinin süs olduğu vitrinleri, kütüphaneleri,
Türbesinin turistik bir ziyaretgah olmasını,
Kabrine eğilip öpenleri,
Emanetlerine elini yüzünü sürüp Allah’tan af dileyenleri,
Sevimsiz binalarının, plansız yollarının, semazen figürleriyle süslendiği türbe önünü,
Kadın tursitlerin arasına girip elindeki Mevlana “figürlü” anahtarlıkları satmaya çalışırken bir taraftan da çapkınlık yapan seyyar satıcıları,
Algısız vergisiz, merdiven altında ürettiği yedi öğüdünü fahiş fiyattan satan zat-ı muhteremleri,
Hamken yanmayı, fırında yanmak olarak yabancı dile çeviren elleri,
Her Şeb-i Arus’u reklam geliri olarak görüp para kazanmak için ısıtılıp ısıtılıp aynı cümlelerle sunulan yayınları,
Öğütlerinden alıntılarla, türbesinden fotoğraflarla oluşturulan uyduruk reklamları,
Yedi cihana yayılan hoşgörü felsefesinden bir yudum almamış, bir nefes çekmemiş komşularını,
Felsefesinin doğurduğu, milyonlar kazanan yazarları, sanatçıları,
Kendisini siyasete alet edenleri,
Sema “gösterisi”nden sonra bir an evvel dışarı çıkabilmek için birbiriyle yarışanları,
Düğün gecesini çile gecesine çeviren dolmuş ve taksi şoförlerini,
Kapısında dilenenleri,
Törenlerde yerini beğenmeyip esip gürleyenleri, ona buna sataşanları,
Protokoldeki beyzadenin kendisini falancadan filancadan daha önemli görüp verip veriştirmesini,
Törenlerdeki tanıtım stantlarından ceplerine dörder beşer tane promosyon ürünü tıkıştıran aşıklarını,
Türbesindeki restorasyonu tenekelerle kamufle edenleri,
Tıkış tıkış kaldırımda yere tükürecek boşluk bulabilenleri,
Düğün gecesinde vatandaşa kömür dumanı solutanları,
Adını peynirli böreğe verenleri, bir buçuk Mevlana yiyenleri,
Hoşgörü felsefesini “kültür turizmi”, sema “gösterisi” ve “konser”le anlatanları,
Kendisini daha henüz anlamaya çalışan bendenizi,
Dile gelip de söylenemeyen daha nicelerini...
Mevlana hoş görür müydü?

Cevabı kendisi versin Pir.
Mesnevi’nin daha ilk satırlarında der ki; “Herkes kendi anlayışına göre bana dost oldu. İçimdeki sırları araştırmadı. Benim sırrım feryadımdan uzak değildir. Lâkin her gözde onu görecek nûr, her kulakta onu duyacak kudret yoktur.”

Her an yanan, yüzyıllardır sönmeyen bir ateşin etrafında topladı herkesi.
Herkes kendi anladığınca bir şeyler doldurdu heybesine. Sözün özü; milyonları doyurdu yine; madden, umulur ki hem de manen.

Ün peşinde koşan, siyaset yapan, ilgi isteyen, para dileyen, takiye yapan, halinden şikayet eden, azla yetinemeyen aşıkları, ziyanda olduklarını umarım bir gün anlarlar.
Selam olsun…


Hiç yorum yok: